HDP geliyor-Selahattin Erdem

HDP’nin gümbür gümbür gelişi AKP’yi çok ciddi bir biçimde korkutmuşa benziyor. Bu nedenledir ki, mevcut hükümetin politik hatalarını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan düzeltmeye çalışıyor.

HDP’nin gümbür gümbür gelişi AKP’yi çok ciddi bir biçimde korkutmuşa benziyor. Bu nedenledir ki, mevcut hükümetin politik hatalarını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan düzeltmeye çalışıyor. Böylece yaklaşmakta olan genel seçimlerde AKP’yi güçlendirmek istiyor. Hem de bunu “Çözüm sürecine karşıt olma riskini göğüsleyerek yapmak” zorunda kalıyor. Bu temelde on üç yıldır oluşan AKP sihri artık sona ermiş bulunuyor.

İmralı’da Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde yürütülen tartışmaların çok ciddi bir notaya gelmesi Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı korkutmuş görünüyor. Özellikle 28 Şubat Dolmabahçe açıklamasına ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Newroz mesajına toplumun verdiği çok büyük destek Tayyip Erdoğan’ı panik içine sokmuş bulunuyor. Bu nedenledir ki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan açıkça sürece müdahale ediyor. 

Son olayların, Tayyip Erdoğan’ın “İzleme Kuruluna ve Dolmabahçe açıklamasına karşıt olduğunu” söylemesinin başka hiçbir anlamı yoktur. Bunun “çözüm sürecine” müdahale olduğu ve yeni bir gündem oluşturmayı amaçladığı açıktır. Nitekim “PKK silah bırakmalı” denerek gündem değiştirilmeye ve bu temelde yeni bir gündem oluşturulmaya çalışılmaktadır. Herkes iş bölümü yapmışçasına bu doğrultuda seferber olmaktadır.

Kimyasal silah kullanımıyla ünlü Genelkurmay Başkanı Nejdet Özel hem açıklama yaparak ve hem de askeri operasyonları artırarak Tayyip Erdoğan planına dahil olurken, özellikle Yalçın Akdoğan “Selahattin Demirtaş’ın ve Kandil’in açıklamaları süreci zehirledi” diyerek efendisinin talimatı doğrultusunda kıvırtmaya çalışmaktadır. AKP yandaşı basın ise yirmi dört saat Tayyip Erdoğan’ın “PKK silah bırakmalı” açıklamalarını yayınlayarak toplumda bir algı operasyonu yürütme çabasındadır.

AKP SÜRECİN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRMEDİ

Halbuki İmralı’da “İzleme Kurulu” kararı alınırken ve Dolmabahçe açıklaması yapılırken de PKK’nin elinde silah vardı. Silahlı mücadelenin nasıl sona ereceği de söz konusu tartışmaların planı dahilindeydi. Dahası AKP’den önce Kürt tarafı silahlı mücadelenin sona erdirilmesi konusunu gündeme getirmişti. Ama bunun için bir şartları vardı: Bir İzleme Kurulu oluşmalı ve bu kurulun şahitliğinde on demokratikleşme maddesinde anlaşma olmalıydı! Yani AKP gerçek bir demokrasi programı oluşturmalı ve demokratikleşme sözü vermeliydi!

AKP işte bundan kaçıyor. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan böyle bir sürece müdahale ediyor ve bunun olmamasını istiyor. Gündeme “PKK silah bırakmalı” söyleminin getirilmesi aslında demokratikleşme sözünden kaçmayı ifade ediyor. Bir de AKP sözcüleri açıkça yalan söylüyor. Onlara göre, güya PKK daha önce “silah bırakma” sözü vermiş de, bu sözün gereğini yerine getirmemiş! Halbuki böyle bir şeyin olmadığını herkes biliyor. PKK, 2013 baharında bir ayda gücünün üçte birini geri çekti. Eğer AKP demokratikleşme yönünde adımlar atsaydı geri çekilme birkaç ayda tamamlanacaktı. Verdiği sözü tutmayan, demokratikleşme adımları atmayarak sadece çatışmasızlıkla yetinen AKP oldu.

ERDOĞAN HİLE VE OYALAMADA ISRAR EDİYOR

Şimdi olan ve bir kez daha açığa çıkan şu: Yeni AKP hükümetinin demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümüne yaklaşımı nedir bilinmez ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bunlara karşıdır ve şimdiye kadarki “çözüm süreci” sözlerinin hepsi bir siyasal hile ve oyalamadır. İzleme Kurulu'na ve Dolmabahçe açıklamasına karşı çıkması bu anlama gelmektedir. “Kürt sorunu yoktur” demesi bunu ifade etmektedir. “PKK silah bırakmalı” diye her gün birkaç kez açıklama yapması buna hizmet etmektedir. Yani arabayı atın önüne koşmak olmaktadır. Çözüm sürecinden kaçmak olmaktadır.

Mevcut sözleri ve müdahalesiyle Tayyip Erdoğan, yeni AKP hükümetine şunu söylemektedir: Biz siyasal hile olarak ve seçim kazanmak için “çözüm süreci” diyoruz, siz ise bunu gerçek sanarak adımlar atıyorsunuz! “Yapılanlar Ada'yı meşrulaştırıyor” sözleri bu anlama geliyor. Ada, yani Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan meşrulaşmadan sorunlar nasıl çözülecek? Belli ki Tayyip Erdoğan’ın yaklaşımlarında sorunların çözümü kesinlikle yoktur, sadece hile ve oyalama vardır.

Aslında AKP içinde görüş farklılıklarının yaşandığı artık tartışma götürmez bir gerçektir. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile hükümet arasında, en azından hükümetin bazı üyeleri arasında ciddi görüş farklılıkları vardır. Buna eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de dahildir. Görüş ayrılıklarının merkezinde ise “çözüm sürecine” yaklaşım konusu vardır. Yani başta demokratikleşme ve Kürt sorunu olmak üzere Türkiye’nin temel sorunlarının çözümüne yaklaşım vardır. 

Net bir biçimde açığa çıkmıştır ki, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan çok söylediği “çözüm sürecine” aslında karşıdır. Bu süreci hile ile Kürtleri aldatma ve seçimleri kazanma süreci olarak ele almaktadır. Mevcut hükümetin bu yaklaşımı zora sokucu adımları Tayyip Erdoğan’ı telaşa düşürmüştür ve son müdahaleler bu nedenle gündeme gelmiştir. 

Yine açığa çıkmıştır ki, bu görüş ayrılığı süreci Hakan Fidan’ın MİT Müsteşarlığı'ndan istifası ile başlamıştır. Tayyip Erdoğan’ın yalan ve hilelerinden yorularak MİT Müsteşarlığı'nı bırakan Hakan Fidan, yine Tayyip Erdoğan’ın baskıları ve özellikle Suudi Arabistan’daki gizli görüşmeleri sonucunda tekrar MİT Müsteşarlığı görevine geri döndürülmüştür. Tayyip Erdoğan’ın “sır küpü” yeniden eski misyonuna getirilmiştir. Eğer böyle değilse, o zaman Hakan Fidan gerçekleri açıklamalıdır. Yiğitlik de bunu gerektirmektedir.

Tayyip Erdoğan’ın ilk müdahalesi Hakan Fidan olayı olurken, ikinci müdahalesi de son İzleme Kurulu'nu durdurma operasyonu olmaktadır. Görüşmelerin ciddiye bindiğini ve demokratikleşmenin geliştiğini görünce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan AKP hükümetini azarlayarak müdahalede bulunmuştur. Şimdi hep birden durumu kurtarmaya ve açığa çıkan süreç karşıtı yüzlerini “PKK silah bırakmıyor” yaygarasıyla gizlemeye çalışmaktadırlar. 

HDP'NİN BAŞARISINDAN KORKUYORLAR

Tabi bir yandan çözüm süreci karşıtlıklarını gizlemeye çalışırken, diğer yandan da HDP’nin yükselen grafiğini geriletmek istemektedirler. Çünkü Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın ciddi, tutarlı, samimi ve istekli bir biçimde çözüm sürecini geliştirme çabaları Türkiye’de barış ve demokratik çözüm isteğini güçlendirmiştir. Bu da 7 Haziran seçimine giderken demokratik çözümü savunan HDP’nin oy oranında ciddi bir artış ortaya çıkarmıştır. Özellikle Kürt tarafının ve demokratik güçlerin Kürt Halk Önderi’ne tam bir destek vermeleri bu durumu daha da geliştirmiştir. HDP’nin izlediği demokratik birlik ve ittifak politikaları da bu durumu güçlendirmiştir.

İşte Tayyip Erdoğan’ı korkutan ve telaşa sokan gerçeklik budur. Yani Türkiye’de demokrasi hareketinin güçlenmesi ve HDP’nin gümbür gümbür gelmesidir. Bütün veriler çok açıkça gösteriyor ki, 7 Haziran seçimlerinde kazanan demokrasi hareketi olacaktır. Hatta 7 Haziran seçim sonuçları adeta bir demokratik devrim özelliği taşıyacaktır. 8 Haziran’dan itibaren Türkiye siyasetinin durumu ve gidişatı tamamen değişecektir.

En başta on üç yıllık AKP sultası artık sona erecektir. Diğer yandan, AKP giderken yerine CHP veya MHP gelmeyecek, AKP iktidarının alternatifi olarak bir demokratik iktidar gündeme gelecektir. Seçim sonrasında en azından siyasi sürecin gidişini HDP belirleyecektir. Son olaylar, özellikle AKP’nin çatırdaması ve Tayyip Erdoğan’ın çözüm sürecine açıkça karşı çıkması HDP’nin gücünü neredeyse iki kat artırmıştır. HDP, bütün eğilimlerden tüm demokratik güçlerin en geniş birliğini yaratmıştır. 7 Haziran seçimlerini ciddiye almakta ve bir mühendis inceliğinde seçim sürecini planlayıp yürütmektedir. Tüm demokratik güçlerin 7 Haziran’da HDP’nin seçimi kazanması için seferberlik düzeyinde çalışacağı anlaşılmaktadır.

Nereden bakılırsa bakılsın, artık AKP devri sona ermekte ve Türkiye siyasetine bir demokrasi güneşi gibi HDP doğmaktadır. 8 Haziran’dan itibaren Türkiye’yi HDP güneşinin aydınlatacağı anlaşılmaktadır. AKP ve Tayyip Erdoğan ne yaparsa yapsın, hangi hileye baş vurursa vursun bu gerçeği kesinlikle engelleyemeyecektir. O halde bu devrim değerindeki demokratik başarıyı daha da büyütebilmek için tüm demokratik güçler birlik içinde seferber olmalıdır. 

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA