GÖRÜNTÜLÜ

‘2024 1 Mayıs’ı sosyalist kalkışın zirvesi olacak’

Duran Kalkan, “1 Mayıs gerçek anlamda bir sosyalist kalkışın zirvesi olacak” derken, Ferzat Can ise “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganını Türkiye ve Kurdistan'ın bütün kentlerinde hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi.

HBDH YÖNETİCİLERİ 1 MAYIS'I DEĞERLENDİ

1 Mayıs’ın, yüz binlerce işçi ve emekçinin, sosyalist gücün bir araya geldiği, faşizme dur demek, baskı ve sömürüye, zulme karşı direnmek için bir araya gelip dayanışmayı geliştirdiği, örgütlendiği, eyleme geçtiği günler haline geldiğini hatırlatan Duran Kalkan, bugün Türkiye'de en canlı olanın 1 Mayıs ruhu olduğunu; Türkiye'nin tüm işçi ve emekçilerinin, kadın ve gençlerin, tüm ezilenlerin 2024 1 Mayıs'ını faşist, sömürgeci, soykırımcı sistemden hesap sorma günü haline kesinlikle getireceklerini kaydetti.

Halkların Birleşik Demokratik Hareketi yöneticilerinden Ferzat Can ile Duran Kalkan, Medya Haber TV’nin 1 Mayıs Özel Programı’na konuk oldu.

HBDH yöneticileri ile yapılan söyleşinin tamamı şöyle:

1 Mayıs’ın ortaya çıkışı, tarihsel anlamı ve bugün öğrettikleri için neler söylenebilir?

FERZAT CAN: Öncelikle başta Türkiye ve Kurdistan işçi sınıfı olmak üzere dünya işçi sınıfının, ezilenlerin, emekçilerin ve halklarımızın birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs'ını kutluyorum. 1977'de sömürgeci faşist Türk devletinin kolluk güçleri tarafından katledilen 34 işçi, emekçi yoldaşımız şahsında tüm 1 Mayıs şehitlerini de büyük bir saygı, sevgi ve bağlılıkla andığımı, onların önünde saygıyla eğildiğimi belirtmek istiyorum. Ve onların daha özgür, daha eşitlikçi ve yaşanır bir dünya uğruna döktükleri kanların da hesabını soracağımızı Birleşik Devrim Hareketi olarak ifade etmek istiyorum.

1 Mayıs'ın tarihsel anlam ve önemini daha doğru anlamak bakımından kısa da olsa tarihi geçmişine bakmak gerekir.

Bildiğiniz gibi, 1886'da Amerika'da Amerikan İşçi Sendikaları Konfederasyonu'nun haftada 6 gün ve 12 saat çalışma koşullarına karşı 8 saatlik çalışma talebiyle iş bırakma eylemleri gelişiyor. Ve bu kısa sürede bütün Amerika'nın büyük birçok kentlerine yayılan bir mücadeleye dönüşüyor.

Belli bir süre sonra artık sadece işçilerin 8 saatlik işgücü talebinin ötesinde, aynı zamanda siyahilerin Amerika'daki ırkçı faşizm karşısında da bir isyana dönüşüyor. Günlerce sokaklarda süren bir direnişe dönüşüyor. Bu direnişler baskıyla, şiddetle bastırılıyor. Bu saldırılar sonucu 4 işçi katlediliyor. Ve 1889'da; yani 14 Temmuz ve 21 Temmuz 2. Enternasyonal'de, Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle 1 Mayıs’ın Dünya İşçi Sınıfı'nın Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kutlanmasına karar veriliyor. Ve o günden bugüne bütün dünyada, gerek yasal gerekse illegal biçimde bu bayram kutlana geldi. Diyebiliriz ki Amerikan işçi sınıfının yakmış olduğu bu ateş, bugün dünya işçi sınıfının, proleterlerin, emekçilerin ve ezilen halkların elinde bir meşale olarak yanmaya devam ediyor.

1 Mayıs'ın birlik, mücadele ve dayanışma günü olarak tanımlanmasından da anlaşılacağı gibi 1 Mayıs, işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin; bu köleci, sömürgeci, kapitalist, faşist ve cins özgürlüğü olmayan toplumlara karşı tepki ve öfkesinin sembolüdür de.

Türkiye açısından baktığınızda, özellikle 1923'te ilk kez 1 Mayıs kutlanıyor. Fakat 1 Mayıs 1924'te yasaklanıyor. 1925'te Takrir-i Sükun Yasasıyla birlikte uzun bir süre yasaklı hale getiriliyor. 1935'te 1 Mayıs'ın o birlik ve dayanışma ve mücadele ruhu özünden koparılarak “bahar” ve “çiçek bayramı” olarak kutlanmaya başlanıyor ve ücretsiz tatil ilan ediliyor.

1 Mayıs'ın gerçek anlamda birlik, mücadele ve dayanışma ruhuna, özüne uygun olarak esas kutlamalar, 70'li yıllarla birlikte, yani 1968 Gençlik Hareketi'nin ve devamında ‘71 devrimci başkaldırıyla gittikçe Türkiye'de bir politikleşmeye, sosyalizme, sol fikirlere yönelim gelişiyor ve 1 Mayıslar özüne uygun olarak kutlanmaya başlıyor. 1976 yılı belki de Türkiye ve Kuzey Kurdistan tarihi bakımından ilk kitlesel kutlandığı bir süreç oluyor.

1977'de 500 bine yakın işçi ve emekçi Taksim'de 1 Mayıs'ı kutluyor. Tabii ki Türkiye ve Kuzey Kurdistan'ın birçok kentlerinden de ayrı olarak kutlanıyor. Şunu diyebiliriz ki, gerek sol sosyalist fikirlerin gittikçe Türkiye ve Kuzey Kurdistan'da karşılık bulması ve bunun kitlelerdeki örgütlenme düzeyi, mücadele isteği ve benzeri şeyler tabii ki egemen sınıflar bakımından ciddi bir tehlike teşkil ediyor. Bu tehlikeyi bertaraf etmek için 1977'de yapılan bu büyük kitlesel 1 Mayıs kutlamasına sömürgeci faşist Türk Devleti'nin kolluk güçleri, kanlı bir saldırı düzenliyor ve 34 işçi, emekçi, hunharca katlediliyor. Bu, aynı zamanda bir yandan bu gelişen sol sosyalist fikirlerin, devrimci fikirlerin önüne geçmek, bir yandan da Türkiye'de askeri bir faşist darbenin koşullarını yaratmak bakımından böyle bir katliamı zorunlu görüyorlar. Bütün bu katliamlara rağmen genel olarak Türkiye ve Kuzey Kurdistan işçi sınıfı ve emekçi halkları 1 Mayıs'ı sahiplenmeye o katliamdan sonra da devam ediyor.

1978'de yine yüz binlerce işçi 1 Mayıs'ı kutluyor. 1979'da Sıkıyönetim Komutanlığı 1 Mayıs’ı yasaklıyor, sokağa çıkma yasakları uygulanıyor ama buna rağmen korsan biçimde de olsa 1 Mayıs kutlamaları yaygın olarak devam ediyor.

1980’da en son Mersin'deki kitlesel bir kutlama var. Daha sonraki süreçte 1977 kanlı 1 Mayıs'ının da esas nedenlerinden biri olan 12 Eylül faşizmiyle birlikte 1 Mayıs, o özü boşaltılmaya çalışılan 1 Mayıs, o “bahar ve çiçek bayramı” olarak tabir ettikleri şeyi de yasaklıyorlar. Ve uzun bir süre Türkiye'de 1 Mayıs yasaklı bir hale geliyor.

Bütün bunlara rağmen korsan biçimlerde de olsa, yasa dışı biçimlerde de olsa özellikle devrimciler ve demokratik işçi sendikaları 1 Mayıs'ı farklı biçimlerde kutluyor. 1996’da özellikle kitlesel ve coşkulu bir 1 Mayıs Kadıköy'de yaşanıyor. Özellikle Kurdistan'da gelişen Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile batıdaki işçi ve emekçilerin politik özgürlük mücadeleleri, demokratik halk mücadelelerinin kaynaşması, egemen sınıflar bakımından çok ciddi bir tehlike. Ve o 1 Mayıs da kanlı bir şekilde bastırılmaya çalışılıyor, 3 işçi de orada katledildi.

Diyebilirim ki Türkiye tarihi açısından baktığınızda hep 1 Mayıs'ın özüne, ruhuna uygun bir kutlama çabaları var. Ve her dönem bakımından işçi ve emekçilerin taleplerini güçlü bir şekilde dile getirildi. Ama diğer taraftan bunu bastırmaya, yok etmeye çalışan bir faşist iktidarlarla karşı karşıyayız. Ve bu, uzun bir süre yasaklı bir şekilde sürüyor ancak buna karşı mücadele de devam ediyor. Daha sonra AKP iktidara geldikten sonra özellikle uyguladığı neoliberal politikalara bağlı olarak işçi sınıfı cephesinde gittikçe daha fazla yoksullaşmanın, işsizleşmenin, zamların, zulmün, baskının artmasıyla birlikte işçi sınıfı hareketinde de belli ilerleme durumu söz konusu.

AKP bir yandan hem kendi toplumsal tabanını çoğaltmak hem de 1 Mayıs'ın özünü, içeriğini boşaltmak için zorunlu olarak 2008'de emek ve dayanışma günü olarak 1 Mayıs’ı kutlama kararı alıyor. 2009'da da resmi tatil ilan ediyor bir yasayla birlikte. Her ne kadar AKP-MHP faşizmiyle birlikte daha fazla içeriği, özü boşaltılmış olsa da, yasal olmasına rağmen 1 Mayıs kutlamalarının özellikle işçi ve emekçilerin döktüğü kanlarla sembolleşmiş meydanların kullanılması her daim işçi sınıfına, emekçilere ve ezilenlere kapatılmıştır. Daha önceki direniş ruhunu sahiplenme bakımından yapılan her türlü eylem, devlet terörüyle bastırılmaya çalışmış, gözaltılarla, tutuklamalarla, devlet terörüyle, şiddetle engellenmeye çalışılmıştır. Buna rağmen Türkiye ve Kurdistan halkları, işçi ve emekçileri 1 Mayıs'ın özüne uygun kutlama noktasında sürekli bir mücadele içerisinde olmuştur.

2024 1 MAYIS’I FARKLI OLMAK ZORUNDA

1 Mayıs'ın tabii ki geçmiş yıllara nazaran anlam ve önemi çok daha fazladır. Bu 1 Mayıs'ta daha çok ön plana çıkarmamız, mücadele etmemiz gereken çok daha ciddi temel sorunlar vardır, talepler vardır. Bu bakımdan 2024 1 Mayıs'ı farklı olmak zorundadır.

9 yıldır bu sömürgeci, faşist, Türk burjuva devleti ve onun AKP-MHP faşist iktidarı, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ile Türkiye cephesinde faşizme karşı gelişen mücadeleyle birleşmesinden ve bu birleşmeden bir devrim doğması olasılığına karşı, başta Kürt Özgürlük Hareketi olmak üzere bütün devrimci parti ve örgütlere karşı tam bir tasfiye hareketi yürütüyor. Bunu yapmak zorunda çünkü öncü kuvvetlerle, işçi ve emekçiler, halk arasındaki bağları koparmak ve böylece kendi sömürgeci saltanat düzenlerini, kendi Türkistan sentezine dayanan faşist rejimlerini ayakta tutmaya çalışıyorlar. Ve 9 yıldır kesintisiz bir şekilde bu kanlı saldırı, bu devlet terörü devam ediyor. Bu savaşın kendisi, sadece Kürtlere karşı uygulanan soykırım politikasının yarattığı sonuçlar ama aynı zamanda bunun Türk işçi ve emekçileri bakımından çok ciddi yıkımlara mal olduğunu görmek gerekiyor.

O açıdan diyebiliriz ki, 2024 1 Mayıs'ının faşizme ve sömürgeciliğe karşı sadece işçi sınıfının ekonomik taleplerini dile getirdiği bir gün olmanın ötesinde bir anlamı vardır. Bu bakımdan mutlaka bir yandan Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle batıdaki devrimci demokratik; bugün AKP faşizminden mağdur olan bütün kesimlerin politik taleplerinin dile getirildiği ve bunun için mücadelenin büyütüldüğü bir gün haline getirilmesi gerekiyor. Bunun yolu da tabii ki Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle işçi sınıfı ve emekçilerin daha yaşanır bir dünya, daha yaşanır bir Türkiye ve Kurdistan için yaptıkları bu mücadelenin birleşmesine vesile olması gerekiyor. bu nedenle orada dile getireceğimiz sloganlarımızda, propaganda-ajitasyon faaliyetlerimizde mutlaka bunun ön planına çıkarılması gerekiyor. Çünkü bu sömürgeci savaş bitmediği sürece Türkiye'deki işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamları çok daha kötüye gidecektir. Sömürü ve zulüm, baskı daha fazlalaşacaktır. Çünkü işçi ve emekçilerin yarattığı bütün bu değerlerin birçoğu bu kirli savaşa akıtılmaktadır. Sadece tanka, topa, tüfeğe değil, aynı zamanda psikoloji savaşı derinleştiren elemanlarından tutun da tarikatlarına harcanmaktadır.

Hepsi sonuçta bu kirli savaşa endekslenmiş bir politika yürütüyor. Bunun bütün faturasını da işçi ve emekçiler çekiyor. Bu nedenle 1 Mayıs'ta esasta ön plana çıkarılması gerekenler bunlar oluyor.

1 MAYIS RUHU VE BİLİNCİ HER ZAMAN CANLI KALDI

1 Mayıs'ın Türkiye ve Kurdistan halklarının özgürlük, demokrasi ve sosyalizm mücadelesi içindeki yeri nedir?

DURAN KALKAN: Ben de tüm işçi ve emekçilerin, kadın ve gençlerin, emekçi halkların 1 Mayıs Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü'nü kutluyorum. Taksim Şehitleri şahsında tüm 1 Mayıs şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyorum.

Dünyada son 35 yıldır sosyalizm değerlerine dair çok şey tartışmalı hale geldi. Neredeyse her şey tartışıldı, tartışılıyor diyebiliriz. Fakat tartışılmayan, tartışmasız kabul edilen, öneminden, değerinden hiçbir şey kaybetmemiş olan en önemli değer 1 Mayıs. İşçi sınıfının birlik ve mücadele günü olarak tanımlanan o bilinç ve ruh, bugün de öyle aslında.

Tüm diğer tartışmalardan uzak olarak, 1 Mayıs'ın gücünü, değerini aslında birçok çevre kabul etmek zorunda kalıyor. Ezilenler; işçi ve emekçiler, emekçi halklar, kadın ve gençler ise bu bilinci daha fazla ediniyorlar. Bu değere daha güçlü sahip çıkıyorlar. Biz umut ediyoruz, bu 2024 1 Mayıs'ında bu çok daha fazla böyle olacak. Neden bu? Anlamından ötürü tabii.

1 Mayıs'ın taşıdığı temel değer, şehitleri anma günü olması. Bu değerin kanla; emek ve ter yanında bir de kanla yaratılmış olmasından kaynaklı. O bakımdan ne yaparsa yapsın egemen güçler, ezilenlerin, emekçilerin bilinçlerinden uzaklaştıramıyorlar, silemiyorlar.

Birçok oyuna başvurulmuş, hileler yapılmış ama hiçbir zaman 1 Mayıs'ın o etki gücü, insanları bilinçlendiren, alevlendiren, ateşleyen gücü silinememiş, ortadan kaldırılamamış. Benzer durum Türkiye ve Kurdistan için de geçerli.

Yaşamı anlamaya başladığımız, sol fikirlerle tanıştığımız süreçte “bahar bayramı” diyorlardı. Yine de bir tatil vardı, öğrenciydik. O 12 Mart koşullarındaki gençlik, tatili bir bilinçlenme ve örgütlenmeye dönüştürebildi. Ben onun içerisinde yer aldım. Bayramdır, bahar bayramı, çiçek bayramı şu bu diyorlardı ama üniversite gençliği o zaman haydi kır gezisi düzenleyelim diyordu. Kırlara gidiyorduk ama bir bahar bayramı değil de, sosyalist fikirlerle, özgürlük fikirleriyle, işçi ve emekçilerin kurtuluş fikirleriyle tanıştığımız, bunların eğitimini yaptığımız, tartıştığımız bir çalışmaya dönüştürülüyordu. 1 Mayıslarda öğrendik hakikati, yaşam gerçeğini, dünya gerçeğini, sömürüyü, baskıyı, zulmü, faşizmi, kapitalizmi, emperyalizmi, sosyalizmi; hemen hemen her şeyi 1 Mayıslarda öğrendik. Türkiye'de de dikkat edilirse; evet, işçi hareketinin, sosyalist hareketin gelişiminde birçok etken var ama 1 Mayıs ruhu ve bilinci en temel etkenlerden birisi. Hiçbir zaman silinemedi. Çeşitli hileler, adlar takıldı, yasaklandı; olmadı. Başka adlarla, anlamını ortadan kaldıracak adlarla bayram yapılmak istendi; olmadı. Ama her zaman 1 Mayıs ruhu ve bilinci canlı kaldı, gerçek kaldı. İşçi ve emekçiler şahsında, bilincinde, ruhunda her zaman yaşadı. Birkaç yıl sonra “bahar bayramı” denilerek kutlanmak istenen 1 Mayıs, katıldığımızdan itibaren geçen birkaç yıl sonra o Taksim mitingi oldu. Yüz binlerce işçi ve emekçinin, sosyalist gücün bir araya geldiği, faşizme dur demek, baskı ve sömürüye, zulme karşı direnmek için bir araya gelip dayanışmayı geliştirdiği, örgütlendiği, eyleme geçtiği günler haline geldi.

BUGÜN DE EN CANLI OLAN 1 MAYIS RUHUDUR

Bugün de Türkiye'de en canlı olan, yine 1 Mayıs ruhudur. Bunu hemen her yıl görüyoruz. Bu 2024 1 Mayıs'ında çok daha fazla göreceğiz. Çünkü koşullar buna uygun. Bir yandan faşist baskı, zulüm, sömürü var. Diğer yandan faşizme karşı çok güçlü bir mücadele var.  Kurdistan'da ve Türkiye'de AKP, MHP faşizmini çökertmek üzere gelişmiş büyük bir mücadele var. Yani faşizmin çöküş emareleri yaşıyor. Bunda mücadelenin belirleyiciliği var. Yürütülen faşist, sömürgeci, soykırımcı sisteme, zihniyete, siyasete karşı yürütülen mücadele bunu ortaya çıkardı. 1 Mayıslar da bu mücadelede temel bir rol oynadı. Bu 1 Mayıs bu mücadelenin yeni bir zirvesi olacak. Ona inanıyoruz.

Kurdistan'da çok işçi sınıfı olmadı. 1 Mayısları anlayacak, sanayi üretimi içerisinde toplanmış işçiler olmadılar. Çoğu işçi-yarı köylüdürler. Emekçilik daha fazla fakat hiç yok değil. Olduğu kadarıyla da 1 Mayıs bilinci hep var oldu. Silahlı direnişin gelişiminden önce, örneğin petrol kenti olarak Batman'daki işçi sınıfının bu 1 Mayıs bilinci hep vardı. Yani Batman'da işçiler 12 Eylül darbesi öncesinde de 1 Mayıs'ı kutluyorlardı. 1 Mayıs kutlaması işçi, petrol kenti olarak Batman'da oluyordu. Sonrası silahlı direniştir.

2024 1 MAYIS’I BİR DÖNEMEÇ OLACAK

Mücadele silahlı direniş etrafında gelişti. 1 Mayıs bilinci, silahlı direnişte her zaman daha güçlü gelişme rolü oynadı. Her 1 Mayıs'ta mücadele daha fazla gelişti. Büyük gerilla eylemleri oldu. Büyük şehitler verdik. Gerillanın da büyük 1 Mayıs şehitleri var. Daha gerilla atılımına hazırlanırken, 2 Mayıs 1983'te gerilla komutanımız Mehmet Karasungur yoldaşı şehit verdik. 1 Mayıs şehidi sayılabilir. 15 Ağustos'tan sonra da her 1 Mayıs'ta gerilla bir hamle yaptı. 85'te Garzan'da Ramazan Kaplan ve grubunun şehadeti yaşandı. Eyleme geçtiler, eylem halinde. Birkaç güne yayılan çatışma ardından şehit düştüler. ‘88'de Mardin'de Mehmet Emin Aslan şehit düştü. Partimizin merkez komite üyesiydi. Geçen süreç içerisinde hep bu devam etti, katlandı. Sonuçta 1 Mayıs, şehitler ayımız oldu. 1 Mayıs, şehitler ayımızı başlatan ay haline geldi. Mücadelemizin en büyük değeri olan bütün önderlik ve halk direnişinin somutlaşması olarak ortaya çıkan şehitler gerçeği 1 Mayıs'ta anılmaya başlandı. Şehitler ayı haline geldi.

Bugün de bu bilinç, bu gerçeklik devam ediyor. Yani egemen güçler ne yaparlarsa yapsınlar, ne Türkiye'nin emekçilerinin, ezilenlerinin ne de Kürt halkının bilincinden 1 Mayıs'ı silemeyecekler. 1 Mayıs'ın ruhu, bilinciyle gelişen ve büyüyen mücadele karşısında yok olup gidecekler. Bu bir gerçek. Biz umut ediyoruz, bu 2024 1 Mayıs'ı bu konuda bir dönemeç olacak.

Şu anda işçi sınıfının verdiği mücadelenin durumu nedir? Bunun Türkiye, Kurdistan'daki halkların yürüttüğü mücadele, demokrasi, sosyalizm mücadelesi içindeki yeri ve halklara yansıması için neler söylenebilir?

FERZAT CAN: Genel anlamda dünyadaki işçi sınıfı hareketinin, işçi sınıfının içinde bulunduğu durum Türkiye ve Kurdistan işçi sınıfının durumuyla benzer bir şeyi yaşıyor. Özellikle Sovyetler'deki modern revizyonizmin çöküşüyle birlikte emperyalistler bütün sosyalist değerlere saldırdılar. Sosyalizmin yıkılmasıyla birlikte artık dünyada daha liberal, daha eşitlikçi, daha özgürlükçü bir dünya propagandası yaptılar. Fakat bunun böyle olmadığı çok kısa sürede anlaşıldı. Özellikle emperyalist küreselleşme ve liberal politikalarla birlikte dünya genelinde işçi ve emekçilerin, ezilenlerin gittikçe daha fazla yoksullaştığı, gittikçe daha fazla özgürlüklerini kaybettiğini, aynı zamanda emperyalistler arası rekabetin, savaşın hiç durmadığını, devam ettiğini gördük. Bunların her birinin çok daha büyük yıkımlarla geri döndüğünü gördük. Öyle bir aşamaya geldik ki bugün, tıpkı Rosa Luxemburg yoldaşın dediği gibi ya barbarlık ya sosyalizm.

Türkiye ve Kuzey Kurdistan açısından baktığımızda, özellikle 12 Eylül faşist askeri darbeyle birlikte, Özal'la birlikte Türkiye'ye getirilen o neoliberal politikaların, esas olarak da AKP iktidarıyla birlikte tam olarak hayata geçirildiğini, buna karşı büyük bedeller ödeyerek, yani grevlerle, direnişlerle, devrimci şiddet eylemleriyle, işçi sınıfının kanıyla, teriyle, emeğiyle yaratmış olduğu bütün kazanımlarının AKP iktidarı tarafından bir bir yok edildiğini gördük. Zaten bu neoliberal politikaların hayata geçebilmesi için bunun mutlaka yapılması gerekiyordu. Esas olarak Türk sermaye oligarşisinin böyle bir yönelim içerisinde olması çok fazla şaşırtıcı değildi. AKP esas olarak kendine işçi temsilcisi, işçi sendikası diyen bu işbirlikçi sarı sendikaları da kullanarak, işçi sınıfı hareketini önemli ölçüde geriletmeye çalıştı. Devlet terörü uygulayarak, yasalar çıkararak işçi sınıfının elde etmiş olduğu söz, basın, toplantı, örgütlenme ve eylem haklarını bir bir ortadan kaldırdı. Ama gelinen aşamada AKP-MHP faşizminin gerçek yüzünün ortaya çıkması durumu söz konusu ve ileriki dönemde mücadelenin daha ileri bir noktaya taşınacağını görmek gerekiyor.

Genel dünya işçi sınıfı ve emekçi hareketi açısından ya barbarlık ya sosyalizm gibi bir noktada ama mesele şurada, öncü kuvvetlerin siyaset sahnesine çıkmamasından kaynaklı, -mesela 90'lı yıllarda Latin Amerika'dan tutun Avrupa'ya, Avrupa'dan Afrika'ya kadar birçok yerde güçlü halk hareketleri, işçi eylemlikleri gelişti fakat devrimci öncüler gerçek anlamda kurtuluşun, özgürlüğün nerede, nasıl olabileceğini bilmemesinden- dikkat ederseniz bütün bu kitle hareketleri ve halk hareketlerinde öfke patlamasına yol açtı ve bir aşamadan sonra sönümlendi. Önümüzdeki dönem yeniden böyle güçlü halk hareketlerini beklemek gerekiyor. Devrimci parti ve örgütlerin esas olarak burada öncü rolünü oynaması gerekiyor. Temel eksikliklerden birinin bu olduğunu düşünüyorum.

FAŞİZME KARŞI BİRİKEN O ÖFKEYİ MUTLAKA BİRLEŞTİRMELİYİZ

Birleşik Devrim Hareketi olarak bizim esasında başarması ve aşması gereken temel sorun da bu. Bu kadar yoksullaşma, bu kadar yoksunlaşma, zulüm, faşizm karşısında halkta, işçi sınıfında, emekçilerde, yoksullarda, kadın kitlelerinde, Kürt halkında bu sömürgeci, faşist rejime karşı güçlü bir öfke var. Doğal olarak bunun bütünleştirilmesi gerekiyor.

Bugün dünden çok daha farklı, daha fazla mücadele geliştirme koşullarına sahibiz. Burada  doğru bir politika, doğru bir siyaset, doğru bir ajitasyon-propagandadır. Bu bakımdan da 1 Mayıs çalışmaları bunlara vesile olmak zorunda. Yani o işçi sınıfının yıkıcı ve yapıcı gücünü, yoksulların öfkesini, 8 Mart'ta ortaya çıkan kadın özgürlük iradesini, aynı zamanda Kürt halkının Nevroz'da ortaya koyduğu hem önderliğine hem özgürlüğüne sahip çıkma iradesini, o kitleselliği mutlaka 1 Mayıslara taşımak zorundayız.

Ekolojistleri de mutlaka bu mücadeleye katma yönünde çalışmamız olmalı. Çünkü AKP sadece işçilerin, emekçilerin yaşamlarını yok etmekle kalmadı, onların yaşadığı dünyayı da yok etti. Coğrafyayı mahvetti, Türkiye ve Kurdistan coğrafyasını yok etti. Hepsini , emperyalistlere, yerli işbirlikçi tekellere bir bir pazarladı. Yani çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Özellikle Birleşik Mücadele Güçleri, Halkların Birleşik Devrim Hareketi bu noktada çok daha güçlü bir mücadeleyi yürütmek zorunda.

İşçilerin, emekçilerin, ezilenlerin hem fabrikalarda, hem hafızalarda, hem emekçi semtlerinde çok daha güçlü bir bağ kurması ve safına çekmeli. Gerçek şu ki, Türkiye işçi sınıfının belli bir kesimi, şovenizmin, ırkçılığın ve düzen partilerinin etkisi altında. Bunların mutlaka oradan kurtarılması gerekiyor. Çünkü bunların onlarla herhangi bir ortak aidiyeti, bağı yok. Bunu halka iyi kavratması gerekiyor.

Kurdistan'da süren bir savaş var. Rojava'da işgalci, sömürgeci bir savaş yürütülüyor. Güney Kurdistan'da aynı şey. Bütün bunların faturası Türkiye'deki işçi ve emekçilere çıkarılıyor, bu da gittikçe Türkiye'deki işçi ve emekçilerin daha fazla yıkımla karşı karşıya gelmesine neden oluyor. Sadece kendi çocuklarını bu kirli savaşta kaybetmiyor, aynı zamanda gelecekleri de yok ediliyor. Özellikle Halkların Birleşik Devrim Hareketi güçleri mutlaka bunları Türkiye işçi sınıfına, emekçilerine çok doğru kavratması gerekiyor. Hani diyoruz ya “gelecek sosyalizmdedir”, yani insanlığın kurtuluşu sosyalizmde. Bütün emperyalistlerin, kapitalistlerin, bu faşist ve kadın cinsine düşman olan bu erkek egemenlikçi sistemin kitlelerde yarattığı o bilinç bulanıklığını mutlaka aşmamız gerekiyor. Yani sosyalizm fikrinin zeminini mutlaka işçi ve emekçiler cephesinde yaratmak gerekiyor. Tabii ki bu da doğru politikalarla olur. Yani halkla işçi olmanın, onları kucaklamanın, onların bulunduğu yaşam alanlarında her türlü mücadele aracını, yol ve yöntemini kullanmanın mutlaka işçi sınıfını ezilenleri, emekçileri kazanmak biliyoruz. Kürt halkının özgürlük mücadelesinde ısrar ederek Türkiye cephesindeki o faşizme karşı biriken öfkeyi mutlaka bütünleştirmemiz gerekiyor. Türkiye ve Kurdistan Birleşik Devrimi'nin çıkış yeri de burasıdır. Bunun bütünleştirilmesi gerekiyor.

Burada tabii ki bize önemli roller düşüyor. Kesinlikle güçlü bir mücadele yürütmek gerekiyor. Yani bugünkü sermaye oligarşisinin işçi sınıfı üzerindeki ajanı pozisyondaki sarı sendikacılara karşı da işçi sınıfını mutlaka bilinçlendirmek gerekiyor. Ve hiçbir zaman 1 Mayıs'ın özünün, içeriğinin boşaltılmasına asla müsaade edilmemesi gerekiyor. 1 Mayıs ruhuna uygun olarak kutlanması gerekiyor. AKP-MHP faşizmine karşı özgürlük mücadelesini, politik özgürlük mücadelesi çıtasını yükselttiğimiz bir gün haline getirmemiz gerekiyor. Bunun için de her türlü mücadele araç ve biçimlerini etkin bir şekilde kullanmamız gerekiyor. Burada da tabii ki Birleşik Devrim Hareketi öncü bir rol oynamak zorunda.

Yeni 1 Mayıs'a doğru gidiliyor. Böylesi bir süreçte Türkiye halkları, Kurdistan emekçileri, halkları bu sürece nasıl cevap bulabilir, sorumlulukları nelerdir?

DURAN KALKAN: Anlamına yeterince varmak lazım, 1 Mayıs'ı doğru anlamak gerekli. Onu doğru yaşayabilmek açısından bu zorunlu. Yani sosyalizm değerleri üzerinde çarpıtmalar çok. 1 Mayıs'a dönük saldırılar da çok. Egemenler anlamını boşaltabilmek için her türlü hileye başvuruyorlar. Bazıları neredeyse sahipleniyor bile. 1 Mayıs egemen sınıfların, devletçi güçlerin saldırı, katliam, zulmüne karşı direnişin günü olduğu halde, onu sanki kendilerinin bir değeriymiş gibi yansıtmaya çalışanlar var. Uyanık olmak lazım.

Özellikle orta sınıf yaklaşımından gelen, özünü boşaltan, mücadeleci gerçeğinden uzaklaştıran, birlik gerçeğinden uzaklaştıran, adeta bir eğlence günü, bir mücadele günü değil de farklı bir gün gibi gösteren, bayram yanını öne çıkaran ama neyin bayramı, ona cevap vermeyen yaklaşımları var. Bu daha da tehlikeli. 1 Mayıs'ın anlamından boşaltılması için çeşitli biçimlerde değerlendirmeler oluyor, tanımlar geliştirilmeye çalışılıyor. Bunlara karşı mücadele önemli. 1 Mayıs; yani emekçi günü, emeğin hakkını arama, direnme, mücadele günü, emekçinin birlik günü, mücadele günü, dayanışma, yani daha çok örgütlenme ve paylaşım günü. Bu hakikate uygun yaklaşım şart. Bizde de bazı hatalar var. Bu vesileyle ifade etmek istiyorum; Önder Apo çok haklı olarak toplumun sınıflarla tanımlanamayacağını söyledi. Çünkü iktidar ve devlete bağlı sınıflaşma. O da tarihsel gelişmenin bir aşamasında ortaya çıktı. Devlet, iktidar, dolayısıyla sınıf olmadan önce de toplum vardı. Sınıfsız toplum da olacak yani. Yani sınıflar ortadan kalkacak, iktidar ve devlet sistemi yıkılacak. Dolayısıyla sınıflar yok olacak ama toplum sınıfsız olarak devam edecek.

KANLA SULANMIŞ BİR EMEK, BİR BİRLİK HAREKETİYİZ

Fakat bu, iktidar ve devlet sistemi altında sınıf yok, sınıf çelişkisi yok, sınıf mücadelesi yok, dolayısıyla biz sınıf mücadelesi yürütmeyeceğiz demek değil. Bu yanlış. Doğru tanımı böyle anlamak ve mücadelenin bir boyutunu zayıflatmak kesinlikle yanlış. Böyle bir yanılgılı anlama var. Bunu düzeltmemiz lazım. Yani iktidar ve devlet sistemi var oldukça toplum içinde sınıfsal farklılaşma vardır. Egemenler, baskı, sömürü, zulüm uygulayan güçler var ve bir de ezilenler, işçiler, emekçiler var, kadınlar var. Gençlik yine adeta bu emekçi toplumun temel öncü bir parçası konumunda. Dolayısıyla bunların sınıf mücadelesi var.

Dolayısıyla biz böyle bir mücadele de yürütüyoruz. Zaten adımız İşçi Partisi. Yani bir emek hareketiyiz. Hem de kanla sulanmış bir emek hareketi. Büyük bir birlik hareketiyiz. Fedai savaşı yürütüyoruz. Bir savaşçı gücüz. Hem de bunu toplumsallığı en ileri düzeyde temsil eden komünal yaşam temelinde sürdürüyoruz. Ki bundan daha ileri bir sınıf mücadelesi, özgürlük ve eşitlik mücadelesi olamaz.

O halde bunu doğru anlamalıyız. Daha doğru, etkili her zeminde geliştirmeyi bilmeliyiz. Çünkü sınıf farklılıklarını görememek, diğer sınıflardan, özellikle orta sınıftan gelen hileleri görememek oluyor. Egemen sınıfın baskısını yeterince anlayamamak oluyor. O faşist, sömürgeci zulmü, baskıyı doğru ve yeterli anlayamamak oluyor. Ona karşı özgürlük mücadelesini, eşitlik mücadelesini de doğru anlayamamaya götürüyor. Yani mülkiyet ilişkilerini doğru anlayamamaya götürüyor. Oradan kadın özgürlüğünü doğru anlamama ortaya çıkıyor. Ki, her türlü özel mülkiyete karşı bir özgürlük mücadelesi, sınıf mücadelesi olmazsa kadın özgürlük mücadelesi de saptırılabilir.

Kadın özgürlük mücadelesinin de doğru bir temelde gelişmesi, güçlenmesi ve etkili, başarılı olması, yani ideolojik mücadelenin çok önemli bir boyutu olan sınıf temeline oturmasına bağlı. 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü, emekçilerin mücadele günü, emekçi kadınların kahramanca mücadele ettikleri, kan döktükleri gündür. Yani değerler böyle üretiliyor. Bu bakımdan bu gerçekleri doğru anlamamız şart.

Biz bu çerçevede 1 Mayıs değerlerini doğru anlamaya ve güçlü bir biçimde temsil etmeye çalışıyoruz. Bunun için anlayış, tutum düzeltmesi lazım. Bir de pratikleşme, örgütlenme ve eyleme kalkma çok fazla gerekli. Hele hele içinde bulunduğumuz süreçte çok daha fazla gerekli. Umut ediyoruz, bu 1 Mayıs süreci buna vesile olacak. Biz parti olarak, Birleşik Devrim Hareketi olarak böyle bir mücadeleyi güçlü, etkili bir biçimde şimdiye kadar sürdürdük. Bundan sonra zafer çizgisinde daha güçlü bir biçimde sürdürme kararlılığındayız.

Geçen süreç öyle yaşandı. Ferzat arkadaş özetledi; 8 Mart gerçekten de bunun büyük bir zirvesi oldu. Newroz yine öyle oldu ve bunların sonuçları AKP-MHP faşizmine darbe vuran seçim denen şeylere yansıdı.

Şimdi 1 Mayıs, bütün bunları gerçek anlamda ezilenlerin kurtuluşu, emekçilerin dayanışması ve paylaşımını ifade eden bir sosyalist kalkışın zirvesi olacak. İnancımız bu temelde. Bunun için de tüm gücümüzle seferber oluyoruz, mücadeleyi bu temelde ele alıyoruz. İnanıyoruz, bu 2024 1 Mayıs'ı tüm bu geçmiş süreçlerin mücadelelerine büyük ivme katacak, onlara yeni bir zirve yaptıracak.

HER YERİ BİR TAKSİM'E, AKP'DEN HESAP SORMA GÜNÜNE DÖNÜŞTÜRELİM

2024 1 Mayıs'ı yaklaşıyor. Bu bağlamda mesajlarınızı alalım...

FERZAT CAN: Öncelikle şunu ifade edeyim. Türkiye ve Kurdistan açısından işçi sınıfının birlik, mücadele, dayanışma günü olan 1 Mayıs, her daim bir mücadele günü, çok özel ve politik çatışma anları olmuştur. Bu 1 Mayıs'ın da AKP-MHP faşizminin yarattığı yıkıma karşı zulmüne, baskısına, terörüne karşı işçi ve emekçilerin, ezilenlerin, halklarımızın çok daha güçlü bir mücadele ortaya çıkarmasına vesile olmasını umuyorum.

Kuşkusuz Taksim, kanla kazanılmış bir meydandır. Kuşkusuz Taksim'de direnmek gerekiyor. Direnmek gerekiyor ama aynı zamanda “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganımızı da Türkiye ve Kurdistan'ın bütün kentlerinde hayata geçirmek gerekiyor. Bugün AKP-MHP faşizminin savaş ilan ettiği, başta Kürt halkı olmak üzere bütün işçi ve emekçiler, ezilenler, halklarımız, ilerici, devrimci, Aleviler, kadınlar, gençler, aydınlar, 1 Mayıs'ın birlik, dayanışma ve mücadele bayrağı altında AKP-MHP ve faşizmine karşı her yeri bir Taksim'e, bir direnişe dönüştürmelidir. Bu bakımdan Gezi ayaklanması, Kobanê direnişleri, Newroz ruhu, 8 Mart, dünya emekçi kadınların ruhunu mutlaka 1 Mayıs alanlarına taşımak gerekiyor. AKP'den hesap sorma gününe dönüştürmek gerekiyor. Ben Türkiye ve Kurdistan işçi sınıfının 1 Mayıs'ını tekrar kutluyorum.

8 MART VE NEWROZ KALKIŞININ ZİRVESİ OLACAĞINA İNANIYORUM

DURAN KALKAN: Gerçekten de 8 Mart ve Newroz önemli bir kalkış oldu. Biz inanıyoruz, işçiler, emekçiler, Kürt halkı, bütün Türkiye halkları, kadınlar ve gençler 1 Mayıs'ı, 8 Mart ve Newroz kalkışının zirvesi yapacaklar. 10 Ekim'den bu yana küresel düzeye yayılan, Kürt sorununun çözümünü hedefleyen, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü talep eden bir özgürlük hamlesi yürütüyoruz. Bu 1 Mayıs'ın halkımız tarafından, kadınlar ve gençler tarafından söz konusu hamlemizin yeni bir zirvesi haline getirileceğine inanıyoruz. Çağrımız bu temelde. Özgürlük hamlemiz Türkiye'nin demokratik devrim hamlesidir. Kesinlikle böyle.

Kürt özgürlüğü ile Türkiye demokrasisi etle tırnak gibi iç içe geçmiştir. Kurdistan'ın özgürlük devrimi ile Türkiye'nin demokratik devrimi böyle iç içe. HBDH'li yoldaşlar bunu böyle anlıyorlar. HBDH bilinci bu temelde oluştu. Devrim mücadelesini esas alma temelinde oluştu. Dolayısıyla bu 1 Mayıs, Kurdistan'da yürüttüğümüz özgürlük hamlesinin Türkiye'de demokratik devrim hamlesi olarak güçlü bir biçimde gelişeceğine, zirve yapacağına inanıyoruz. Türkiye'nin tüm işçi ve emekçileri, kadın ve gençleri, tüm ezilenleri bu 1 Mayıs'ı faşist, sömürgeci, soykırımcı sistemden hesap sorma günü haline kesinlikle getirecekler. İnancımız o temeldedir. Halkımızı, kadınları, gençleri, işçi ve emekçileri bu temelde Türkiye'de 1 Mayıs etkinliklerini çok daha güçlü kılmaya, Kürt halkını, işçi emekçilerini, kadın ve gençlerini bulundukları tüm ülkelerde kutlanan 1 Mayıs etkinliklerine çok güçlü bir biçimde katılmaya, 1 Mayıs'ı küresel özgürlük hamlemizin yeni bir zirvesi haline getirmeye çağırıyorum. Ben inanıyorum; 1 Mayıs'ta, Kurdistan'da da, Türkiye'de de, tüm dünyada da, meydanlarda milyonlar “yaşasın özgürlük, yaşasın 1 Mayıs, yaşasın sosyalizm” diye haykıracak. Herkesin bu temelde bütün ezilenlerin 1 Mayıs'ını kutluyor, şehitlerimizi de saygıyla anıyorum.